Deniz bir alem...
14 Eylül 2010 (Gün 64) 17.2470S,76.5871E
Ölü dalgalar, rüzgarın yaptığı dalgalar ve rüzgarın kendisinin birbiriyle etkileşmesi sonucu, denizin farklı karakterlere bürünmesi bana ilginç geliyor. Güzel kavislerle varan büyük dagalarıyla hızlı bir deniz, kısa dalga aralıklarıyla serpintili bir deniz, sanki her taraftan üzerime gelen çalkantılı bir deniz, rasgele zıplayan dalgalarıyla tekin olmayan bir deniz, ya da yürüyüş hızının altına düşen ve bıraksam beni doğudan esen rüzgara rağmen doğuya taşımak isteyen aheste bir deniz; bunların hepsi mümkün...
Bulunduğum yerde ters akıntı yok. Yerel bir döngünün yalnış tarafına düşmediysem, bu günkü durum komikti. Bütün gün ancak 6.1 denizmili ilerleyebildim -- memnun değilim. şimdilerde oluşan gecikmeler, varışımı giderek fırtına dönemi olan Kasım ayının içine itecek. Eğer sonra bir kasırga gelir üstüme bindirirse, yok küresel ısınma yok iklim değişikliği falan diye bahanelere sığınmamı beklemeyiniz.
Uçan balıklar etrafta uçuşmaya başladı artık. Bunlarla birlikte mahimahi (dorado) balıklar da sahneye çıktı. Teknemle birlikte ilerliyorlar, dalgaların arasında hiç zorlanmadan gidip geliyor, uzaktan mavimsi gri renkte hayalet gibi görünüyorlar. Ancak yüzeye yakın geçip üzerlerine güneş vurursa çatal kuyruklarının sarı rengi ayırd ediliyor. Bir buçuk metre kadar boyunda olan bu balıklar, uçan balıkların peşinden sudan fırlıyor, uçtukları süre boyunca havada yılan gibi titreşiyor, bütün sırtı boyunca kuyruğuna kadar uzanan üçgen şeklindeki yüzgecini gösterdikten sonra çoğu zaman yassı yan tarafları üzerine bir şaplakla düşüp kayboluyorlar. Tabi denk getirip bunun görüntüsünü ya da fotoğrafını kaydetmek mümkün değil...
Her sabah güverteyi temizlemek, kıyıda köşede çürüyüp kokuşacak bir uçan balık kalmasın diye kolaçan etmek, artık günlük düzenimin bir parçası haline geldi. Bir hafta önce hayatımda gördüğüm en büyük uçan balık gece güverteme düşmüştüi, sabah ölçtüm 25 santim boyundaydı. Silkeleyen denizde bunu temizlemekle uğraşmadım, attım denize.
Erden.
.
.
|